SAMİMİYET, İNSAN OLMANIN EN DEĞERLİ ÖZÜDÜR
04 Kasım 2025, Salı 12:01
İnsanı insan yapan şey, kelimelerden çok samimiyettir. Söylenenin ötesinde söylenmeyen, bakışta gizli duran, sessizlikte yankılanan bir içtenlik asıl kıymetli olandır. İnsanları yakınlaştıran kalemin kâğıda dokunuşu gibi; bir elin diğerine, bir gönlün bir başka gönle değmesidir. Ve gönül, gerçekten samimi ise yazılan her söz bir ömür boyu insanlarda yaşar. Ama eğer gönülden değilse ne söylenirse boş ne yapılırsa yetersiz kalır…
Samimiyet, insan olmanın en değerli özüdür; çünkü o, iki insanı birleştiren görünmez bir köprüdür; kurulması da korunması da büyük özen ister. Sürdürülmesi ise insan ilişkisinin sağlıklı ve uzun ömürlü olmasını sağlar.
Samimiyet, yalanın gürültüsünde kaybolmayan bir sadeliktir, kucaklayıştır; gösterişin perdesinde kaybedilmeyecek kadar güçlü bir hakikattir. O yüzden ne zaman ki karşımızda içtenlikle bir yüz gülse ve bir söz sükûnetle yüreğe dokunsa, içimizde tarif edemediğimiz bir kıvılcım hareketlenir. Bir sıcaklık, bir hoşluk yayılır gönlümüzde… Çünkü insan, yaratılışının özünde gerçekle yalanı ayırt eder, samimiyeti bilir ve onu hisseder.
Öyle olmasa tanımadığı birinin gözyaşında neden boğulmak ister ki?
Samimiyet, kalbin lisanıyla konuşmaktır, içten gelendir, yapmacık değildir çünkü. Sözün tonundan çok, yüreğin sıcaklığına tutulmaktır. Bazen bir selamın içinde, bazen bir çayın buğusunda, bazen de bir omuzun sessizliğinde yansır insanın yüreğine.
Ne yazık ki günümüz insanı bu samimiyeti ve içtenliği karşılıksız olduğunda genellikle esirgiyor. Maskelerin ardında görünmeyen yüzleri, çıkarların gölgesinde kaybolan ruhları gördükçe, insan samimi bir dokunuşa hasret kalıyor. Bu hasret, insanları yalnızlığın kuytularına sürüklüyor ne yazık ki…
Manevi duyguların varlığı, insan ilişkilerine yön veren bir pusuladır bir bakıma da. Ruhun karanlık sokaklarında yürürken bir yıldız gibi yol gösteren; kalabalıklar arasında yönümüzü şaşırdığımızda bizi yeniden kendimize döndüren sessiz bir rehber gibidir… Çünkü maneviyat, samimiyet ortamından beslenir.
Dış görünüşle değil, yüreğin güzergâhında yol alır.
İnsanlık, ancak içtenliğin ve maneviyatın buluştuğu noktada yükselir. Çünkü insan, sadece bedenden ibaret değildir, bir de ruh tarafı vardır. Ve ruh, ancak bir başka ruhla hayat bulur. Ruh dediğimiz o hassas varlık, ancak başka bir ruhla uyum sağlar, bağ kurar. Ne kadar gürültülü yaşarsak yaşayalım, içimizdeki sükûtu duyamıyorsak, kalabalıklar içinde kaybolmuşuz demektir. Bir insanın varlığı, ancak bir başka insanın içtenliğiyle, samimiyetiyle yaşamın doyumsuz anlam coğrafyalarında gezinebilir.
Gülmek güzeldir; ama başkasıyla birlikte içten gülebiliyorsa insan, işte o zaman hayattadır. Ağlamak acıdır; ama başka bir omuza çekincesiz yaslanabiliyorsa, işte o zaman samimiyet hayata hâkim olmuş demektir.
Bir dostun sesi, bir annenin duası, bir çocuğun gülüşü insanın için ısıtır, duygulandırır, gülümsetir. Bunlar, ruhun ihtiyacı olan küçük ama etkili dokunuşlardır. Günümüz dünyası teknolojik alanda ve iletişimde ne kadar ilerlemiş olsa da ve yaşamakta olduğumuz dünya ne kadar karmaşık bir yapı arz etse de değişmeyen bir şey vardır. İnsan hâlâ dünya kurulduğu günden beri aynı şeye muhtaçtır: Karşılıklı iyi niyet ve onun temelini oluşturan samimiyet. Samimiyet tavır alıştır, davranıştır, tatlı bir lisan ve ifade tarzıdır. Atalarımızın dediği gibi, “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” İnsanın içten davranışı, birbirine gönül açmasına, huzur bulmasına imkân sağlar. Ve yaşamdan haz almasının yolu samimiyetin ve iyi niyetin ilişkilerdeki yeri ve varlığıdır.
Belki de yeniden hatırlamamız gereken şey şudur: Kalpten kalbe giden yol her zaman açık olmalıdır. Ancak o yola önce içtenlikle yürümek, samimiyetle dokunmak gerekir. Samimiyet; yargılamadan dinlemek, menfaat gözetmeden sevmek, hesap yapmadan dost olmaktır. Kalemin kâğıda dokunurken bıraktığı şefkatli çizgi gibi, insan da insanla ancak bu duyarlılıkla ulaşabilir.
Eğer gönül yoksa, dokunuş etkisiz kalır.
Eğer ruh katılmamışsa, hiçbir kelime başka bir gönülde anlam ifade etmez.
Bu yüzden insana insan gerek, ama hakiki olanından, göze değil kalbe değeninden. Çünkü bir bakış bir ömre bedel olabilir; yeter ki içinde samimiyetin, içtenliğin ve ruhun izini taşısın.



Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum